İrem Su’nun babasından yürek burkan mektup!
Burdur’da geçen mart ayında meydana gelen trafik kazasında yaralandıktan bir gün sonra yaşamını yitiren üniversite öğrencisi İrem Su Akkaya’nın (19) babası Halil Akkaya, kızına yazdığı mektupla yürek burktu. Baba Akkaya, mektubunda, “Bir adamı sevemediğine ve evlenemediğine ağlıyorum. Bir adamı gerçekten sevseydi ve evlenseydi. Giyemediği gelinliğine ağlıyorum. Çocukların olamadığına ağlıyorum. Bahçemizde erik ağacının dallarına salıncak kurup, torunlarımızı sallayamadığımıza ağlıyorum” dedi.
Davaya ilişkin yasal süreç devam ederken, baba Halil Akkaya’nın, sosyal medya hesabında kızına yazdığı mektup yürek burktu. Halil Akkaya, “Ölüm kötü bir ayrılık imiş. Ben çok ayrılıklar gördüm ama bunlar çok can yakıcı değilmiş” diye başladığı mektubunda, “Meğer ölüm 19 yaşındaki kızımın bedenini otopsi kapısında, daha sonra gasilhane kapısında beklemekmiş. Meğer ölüm kızını kendi ellerinde kara toprağa koyup yanına kendin yatamamanmış. Meğer ölüm, her gün kızının kabrine gidip onunla konuşman fakat onu duyamaman ve dokunamamanmış. Ölüm o andan itibaren benim ve annesinin nefes alıp vermesi fakat yaşamaması imiş” ifadelerine yer verdi.
Davaya ilişkin yasal süreç devam ederken, baba Halil Akkaya’nın, sosyal medya hesabında kızına yazdığı mektup yürek burktu. Halil Akkaya, “Ölüm kötü bir ayrılık imiş. Ben çok ayrılıklar gördüm ama bunlar çok can yakıcı değilmiş” diye başladığı mektubunda, “Meğer ölüm 19 yaşındaki kızımın bedenini otopsi kapısında, daha sonra gasilhane kapısında beklemekmiş. Meğer ölüm kızını kendi ellerinde kara toprağa koyup yanına kendin yatamamanmış. Meğer ölüm, her gün kızının kabrine gidip onunla konuşman fakat onu duyamaman ve dokunamamanmış. Ölüm o andan itibaren benim ve annesinin nefes alıp vermesi fakat yaşamaması imiş” ifadelerine yer verdi.
Baba Akkaya mektubun devamında, şunları kaydetti:
“Ağlıyorum. Giyemediği ve giyemeyeceği elbiselere ağlıyorum. En son sömestir tatilinde aldığımız fakat etiketini bile koparmadığın ve giyemediğin ayakkabılarına ağlıyorum. Edemediğimiz kavgalara ve barışamadıklarımıza ağlıyorum. Mezuniyet kepini havaya atamayışına ağlıyorum, yaşanmamış, yarım kalmış bir hayata ağlıyorum. Söyleyecek sözlerinin olmasına ağlıyorum. Bir adamı sevemediğine ve evlenemediğine ağlıyorum. Bir adamı gerçekten sevseydi ve evlenseydi. Giyemediği gelinliğine ağlıyorum. Çocukların olamadığına ağlıyorum. Bahçemizde erik ağacının dallarına salıncak kurup, torunlarımızı sallayamadığımıza ağlıyorum. En önemlisi senin hayatının karşılığı sayılan 9 yıl 9 aya ağlıyorum ve avukatının saçma sapan iddialarına sinir oluyorum. Sana ağlıyorum duy kızım, sana ağlıyorum.”